The Crow; Eric ve nişanlısı Shelly’nin, Top Dollar’ın korkunç çetesi tarafından acımasızca öldürülmesinden sonra Eric’in intikam almak için geri dönüşünü anlatıyor. Alex Proyas’ın ilk uzun metraj çalışması olan filmin harika bir kurgusu var.
Ne yazık ki the Crow filmi ile Brandon Lee’nin öyküsü arasında üzücü bir bağlantı var. Film setinin bitmesine 6 gün kala içi boş sanılan tabancadan ateşlenen kurşun ile öldürülen Lee henüz 28 yaşındaydı ve 17 gün sonra evlenecekti. Silahı ateşleyen ‘Funboy’ karakterindeki Michael Massee suçsuz olmasına rağmen olayın uzun süre etkisinde kalmıştır. Hatta oyunculuğu bırakmayı düşünmüş ve filmi de hiçbir zaman izleyememiştir. Asıl yürek burkan olay ise Brandon Lee’nin hayat verdiği Eric karakterinde de düğününden bir gün önce öldürülmesidir. Sanatçı hem aynı hikayeyi yaşamış hem de oynamıştır. Sinema tarihinin en trajik olaylarından biri olan bu facia yıllarca akıllardan çıkmayacak bir hatıradır.
Usta oyuncu Bruce Lee’nin oğlu olan Brandon, kariyerinin en parlak dönemini yaşatacağını düşündüğü The Crow filmini ne yazık ki tamamlayamadan bu dünyaya gözlerini yumdu.
Filmi kaybettiğimiz kıymetli sanatçı ve nişanlısı anasına tamamlayan Alex Proyas devam filmini çekebilecek ruh halinde olmadığını duyurmuştu. İlerleyen yıllarda farklı yönetmenler tarafından serinin devamı olmak üzere; The Crow: City of Angels, The Crow: Salvation, The Crow: Wicked Prayer filmleri çekildi. Fakat Brandon Lee’den sonra diğer intikamcıları sevebilecek miyiz bilmiyorum.
The Crow (Ölümsüz Aşk), 1994
Konusu
Cadılar Bayramından ve kendi düğünlerinden bir gün önce Eric ve nişanlısı Shelly, Top Dollar adındaki bir adamın çetesi tarafından acımasızca öldürülür. Bir yıl sonra ölüm yıl dönümlerinde Eric ruhunu taşıyan karga tarafından ölümsüzleştirilir. İnanışa göre kargalar ölülerin ruhlarını diğer dünyaya taşımakla görevlidirler. Fakat bazı ayrıcalıklı durumlarda özellikle ortada haksızlık varsa ölülere tekrardan hayat bahşedebilmektedirler. Eric ise acımasızca öldürülen sevgilisi ve kendisi için intikam almaya gelecektir.
Eric onun ruhunu taşıyan karga sayesinde mezardan çıkar. Şimdi ise tek yapması gereken ona bu acıları yaşatan katilleri bulmak ve hesap sormaktır. Cadılar bayramından bir gün önce Şeytan’ın Gecesi olarak adlandırılan gecede Eric tarafından katil çete acımasız şekilde öldürülür. Etrafındakiler başta inanmak istemeseler de onun ölümsüz bir hayalet olduğu gerçeğinin farkına varırlar. Ama ondan kurtulmanın tek bir yolu vardır ve bunu bulmak o kadar da zor olmaz. Soğukkanlı liderleri Top Dollar’ın dikkatini çeken Eric ‘katillerin katili’ olarak imajını yaratmıştır. Top Dollar ve ekibi Eric’in açığını yakalamakta geç kalmazlar. Fakat o yalnız değildir ve intikam almak için yemin etmiştir.
Hikaye Sarah adında yalnız yaşayan küçük bir kızın etrafında dönmekte. Aynı zamanda her Amerikan filminde olduğu gibi kahraman polis memuru da vazgeçilmez yardımcı karakterlerden biri.
İnceleme
The Crow, başarılı bir gerilim aksiyon filmi fakat izlerken içiniz huzurla doluyor. Filmde kullanılan mekan ne kadar karanlık ve yağmurlu olsa da Eric’i ‘yağmur her zaman yağmaz’ sözü içimizi ısıtmaya yetiyor. Ayrıca dövüş sahneleri çok kanlı geçmesine rağmen aradaki diyaloglar hikâyeye anlam kazandırıyor. Hatta diyaloglar için efektlerden bile iyi diyebilirim. Eric’in intikam aldığı süreç sırasında sevgilisi Shelly ile olan anılarını hatırlaması ise bir o kadar yürek burkucu.
Filmde kaliteli müzikler kullanılmaktan çekinilmemiş. Bir rock grubunda yer alan Eric’in yağmurlu gecelerde çatı katında gitar çalması ise bir o kadar etkileyici.
Ana karakterimiz Eric’in (Brandon Lee) makyajının Joker’e benzediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Ama konu olarak dikkatli incelediğimizde iki hikaye arasında oldukça fark olduğunu görmek zor değil.
The Crow, gotik alt kültürü sinemasının vazgeçilmez kült filmlerinden. 90’lı yılların en sevilen filmlerinden biri olan The Crow, ülkemizde ‘Ölümsüz Aşk’ adıyla yayımlanmıştı. Tabi ki bunun sebebi pazarlamacılarımızın aşk filmlerinin daha çok sattığını düşünerek bu şekilde hareket etmesi. Ne yazık ki Léon: The Professional’ı ‘Sevginin Gücü’ olarak çevirmemizle benzer bir durum.
Şahsen bu karanlık filmi, herkesin izlemesini öneriyorum. Dönemin punk ve gotik kültürünü bir aksiyon gerilim filmi olmasına rağmen bu kadar güzel anlatan bir eser olamaz.
Filmin Fragmanı: