Kadrosunda Natalie Cox, Gemma Chan, Adar Beck, Luke Mably, Jimi Mistry, Colin Salmon gibi daha önce yapımlarda çok karşılaşmadığımız isimler bulunan filmin yönetmen koltuğunda ise Stuart Hazeldine oturuyor. 2011 yılında vizyona giren Exam, tek mekanlı filmlerden biri.
Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse bir şirkette işe girmek isteyen 8 kişi bir sınava çağırılır. Hepsinin önüne bir kağıt ve kalem verilir. Bir sınav gözcüsü “Benimle veya kapıdaki güvenlik görevlisiyle konuştuğunuz anda, sınav kağıdınıza bilerek veya bilmeyerek zarar verdiğinizde ya da her ne gerekçeyle olursa olsun kapıdan çıktığınız anda sınav biter. Süreniz 80 dakika. Sorusu olan? “ diyerek kuralları açıklar ve gider. Herkes kağıda baktığında ise bir şeyi farkeder; kâğıtta hiçbir şey yazmıyordur. Peki soru nerededir?
Erkek bir karakter odadaki herkese kahverengi, siyah, sarışın gibi takma isimler takıyor. Kendisine ise ‘beyaz’ denmesini isteyerek kendince üstün olduğunu düşündüğünü anlıyoruz. Kahverengi, başkalarının zayıf noktalarını kullanarak bir çıkış yolu arıyor. Sarışın ise diğerlerine nazaran olaylara daha sakin yaklaşıyor. Kısacası odadaki herkes birbirinden farklı ırklara, kültürlere ve karakterlere sahip. Herkesin olaylarla başa çıkma şekli de farklı.
İlk başlarda herkesin birlikte soruyu bulmak için kızılötesi ışık ya da su kullanmak gibi ilginç yöntemlerlere başvurduğunu görüyoruz. Daha sonra ise, iş normal olarak kişisel bir hırsa dönüşüyor, bazılarının birbirini diskalifiye etmek istemelerine şahit oluyoruz. Bu kısımlarda insanların hırs ve çıkarlarının çoğu şeyden daha üstün olduğu oldukça iyi anlatılmış. Ayrıca izlerken soruyu bulmak için film boyunca siz de beyin fırtınası yapıyorsunuz. Bu da filmi en keyifli kılan şeylerden biri. Sürekli bir sonraki hamleyi merak ediyorsunuz.
Oyuncuları başka yapımlardan pek tanımasak da gerçekten oldukça iyi bir iş çıkarmışlar. Özellikle Beyaz ve Kahverengi karakterlerini canlandıran oyuncular gayet iyiydi.
Filmde eksik bulduğum bir nokta; karakterlerin kişiliklerinin yeterince ortaya koyulmaması. Aslında filmin temel noktası da bu. Kişilerin analizleri yapılması bizden bekleniyor fakat bir noktadan sonra kişiliklerin altı biraz boş kalmış. Filmin tek mekanlı olması kendimizi filme daha ait hissetmemize sebep oluyor fakat karakterlerin geçmişleri, amaçları daha iyi işlenseydi kendimizi bir karakter yerine koyabilirdik.
Tek mekanlı olmasına değinmişken, çoğu zaman filmlerde oldukça önemli bir etkendir. Bu sayede 90 dakika boyunca aynı odadaki olayları izlediğimiz için biz de olaylara daha hakim oluyoruz. Bazı tek mekanlı filmlerde sürekli aynı duvarları görmekten sıkılabilirsiniz fakat bu yapımda öyle olmuyor.
Filmin son beş dakikasında soru ve cevap açıklanıyor ve oldukça şaşırtıcı olduğunu kabul ediyorum. İşe alınan kişinin Sarışın takma isimli kadın olmasıyla da bazen bir başarı elde etmek için daha sabırlı, sakin ve yardımsever olunması gerektiği, hayatta her zaman güçlü olanın kazanmadığı mesajını da alıyoruz. Onca uğraş ve stratejiye rağmen Beyaz, Kahverengi, Siyah gibi kişilerin işi alamaması da bunun kanıtı niteliğinde.
Sonunun genel olarak aceleye getirildiğini düşünsem de gerçekten iyi bir film olduğunu söyleyebilirim. Henüz izlemediyseniz izlemenizi gerçekten tavsiye ederim.