21 Nisan 2017 tarihinde yayımlanmaya başlayan ve Netflix yapımı olan Girlboss dizisinden bahsedeceğim bugün sizlere.
Dizi, toplumun dayattığı kalıplara girmek istemeyen ve girdiği işlerde uzun süre kalmayı başaramayan Sophia Amoruso’nun Nasty Gal isimli giyim markasını elinde hiçbir şey yokken sıfırdan nasıl kurduğunu anlatıyor.
“Bu gerçek bir hikayenin gevşek bir anlatımıdır.” diye başlayan dizinin otobiyografik olduğunu anlamanız uzun sürmez.
Sophia (Britt Robertson) babasıyla görüşmeyen ve hayattan hiçbir anlam bulamayan bir kadındır. Bir gün vintage kıyafetler satan bir dükkandan dokuz dolara çok güzel renkli bir deri ceket satın alır ve bu ceketi eBay’de satışa koyar. Birkaç saatin sonunda ceketin 650 dolara satıldığını görür.
Bu olaydan sonra hem kendi parasını kazanabileceği hem ait olduğunu düşündüğü hem de yaratıcılığını konuşturabileceği bir iş bulduğunu düşünür. Bütün vintage mağazaları gezerek değerli parçaları satın alır ve eBay’e koyar. Tabii her şey her zaman yolunda gitmediği için, bu uzun yolculukta birbirinden farklı kişiyle karşılaşır ve birbirinden farklı olaylarla yüzleşmek zorunda kalır. En yakın arkadaşı Annie, (Ellie Reed) her olayda olduğu gibi bunlarda da onun her zaman yanında olacaktır.
Dizinin ilk sahnesi 2006 yılında geçiyor. Gerek o yılın atmosferini, renklerini ve temasını çok iyi yansıttıkları için bile izlenebilir.
Bu zamana kadar yazdığım hiçbir dizi hakkında kötü bir şey söylemedim ancak bu diziyi kapatmamı sağlayacak en büyük unsur Britt Robertson. Kendisi ne kadar başarılı bir oyuncu olsa da bu role onu bir türlü oturtamadım. Ağladığı yerler, özellikle güldüğü yerler gerçekten diziyi yarıda bırakıp gitme isteği verdi bana. Artık bir süre sonra “Ağlama artık. Yeter be.” Diye kendi kendime söylenecek duruma geldim.
Ancak bunları bir kenara bırakırsak dizide çok güldüğüm yerlerde oldu. Yan karakterler gerçekten beni etkiledi açıkçası. Komedi unsurları ağırlıklı bir dizi olsa da Britt Robertson’ın antipatikliği bunları benden götürdü aldı.
Otobiyografik bir dizi olduğu için konu hakkında eleştiri yapmam yanlış olabilir. Sonuçta kadın yaşamış ve bunu dizi yapmışlar. Bu yüzden bu konu hakkında söyleyebileceğim tek şey evde hafta sonu uyuklarken izleyecek bir şey bulamadığınız zamanlarda açabileceğiniz bir dizi.
Dizinin kadrosuna ve konusuna çok dikkat etmeden başladığım için dizideki asıl yıldızı sonra görebildim. Sophia’nın komşusunu RUPAUL canlandırıyordu. Çok iyi değil mi? Ru’nun olduğu her bölüm gerçekten komikti. Shantay you stay.
İkinci sezon onayı gelmeyen, her bölümü ortalama 25 dakikadan oluşan 13 bölümlük bir otobiyografi dizisi olan Girlboss, izleyenlerin çoğunu etkilemiş gibi duruyor. Konusu gerçekten ilham vericiydi. Sıfırdan bir imparatorluğun kuruluşunu izlemek isterseniz sizin de ilginizi çekeceğinden eminim.
Tabii izleyip izlememek yine size kalmış.