Bol kanlı ve şiddet içerikli sahneleriyle tanıdığımız Quentin Tarantino, özel sinema diliyle kendine bağımsız sinemada ayrı bir kulvar yaratmayı başarmış bir sinema dehası. Filmlerinin her karesine imzasını atan Tarantino’nun sinemasında aşırı yakın planlardan bagaj perspektifli çekimlerine kadar birçok görsel kod bulunmakta ancak Tarantino’nun en önemli özelliklerinden biri de yazdığı muhteşem senaryolardır. Farklı tarzlarda filmlerle dolu filmografisinde ön plana çıkan filmlerden biri ise hiç kuşkusuz “Kill Bill”dir. Temelde basit bir intikam öyküsü olan Kill Bill, Tarantino’nun karakter yaratmadaki başarısı, karakterler arasındaki etkileşimleri kusursuzca kurgulaması sayesinde bir başyapıt olmuştur. Ayrıca kendisinin en iyi işlerinden biridir.
“Revenge is a dish best served cold.”
─Old Klingon Proverb─
Bu sözlerle açılan Kill Bill, sinema tarihinin en unutulmaz intikam hikâyelerinden biridir. Quentin Tarantino’nun hikâye ve karakter yaratmadaki başarısını zirveye taşıdığı Kill Bill, iki filme bölünmesine rağmen olayların birbiriyle bağlantısı açısından aslında tek bir film olarak kabul edilir. Başrolünde Uma Thurman‘ın yer aldığı Kill Bill; düğün gününde karnında çocuğuyla Bill ve ekibinin saldırısına uğrayan ve bu ölümcül saldırıdan sağ kurtulup dört yıllık bir komanın ardından hayata dönen Bride’ın intikam yeminini anlatıyor. Aklımızı başımızdan alan müzik kullanımıyla adından söz ettiren film, uçuk dövüş sahneleriyle izleyiciye adeta baş döndürücü bir deneyim sunuyor.
Sinefil kişiliği ile her zaman dikkat çeken ve filmlerinde birçok film referansını açıkça kullanan Tarantino, Kill Bill’de de sayısız film referansı kullanıyor. Başta Uzakdoğu sinemasının vazgeçilmezlerinden olan Kung Fu filmleri olmak üzere Samuray filmleri, Spagetti Western’leri ve Japon sinemasına saygı duruşunda bulunuyor. Farklı türlerin hepsini ise “Tarantino-vari” bir şekilde harmanlayarak bize sunuyor. Tarantino’nun filmlerinde en özen gösterdiği şeylerden biri de müzik seçimleridir. Kill Bill birçok alanda olduğu gibi müzik kullanımıyla da adından çokça söz ettirmiş bir filmdir. Filmdeki sahnelerin kullanılan müziklerle mükemmel uyumuna ek olarak karakterlerin hareketlerinin sonucunda çıkardıkları seslerin de filmde başarılı bir şekilde kullanıldığını görmekteyiz. Dövüş sahneleri başta olmak üzere birçok sahnede dikkat çeken bu harika ses kullanımı Tarantino’nun zaten başarılı olduğu ses kullanımını Kill Bill’de bir üst seviyeye çıkardığının da bir göstergesidir.
Filmin ana karakteri Bride için ise ayrı bir parantez açmak lazım. Tarantino’nun Pulp Fiction’ın çekimleri sırasında Uma Thurman’la olan sohbetleri sonucu filizlenmiş olan The Bride karakteri, Kill Bill filmlerinin oluşumunun temelidir. Sinema tarihinin en etkileyici “femme fatale” karakterlerinden biri Bride’dır. Bride, listesindeki isimleri birer birer silmek için hedefine kilitlenmiş bir karakterdir ve bu hedefini yerine getirmek için film boyunca her an katanasının şiddetini izleyicinin karşısına çıkarır. Burada Tarantino’nun kadınlara bakış açısının çok güzel olduğunu söylemek gerek. Güçlü kadınları çok sevdiğini söylemek pek mümkün zaten ancak bu konuda asıl dikkate değer nokta filmlerindeki kadın karakterlerin gücünün kadının dişiliğinden kaynaklanmıyor oluşudur. Kill Bill’de bu şu şekilde görülmektedir: Bride’ın kıyafet seçimindeki amacı düşmanlarıyla daha rahat dövüşmeyi sağlamasıdır. Bride dövüştüğünde doğal olarak dağıldığı için dağınık saç ve kıyafetlere sahiptir. Başka filmlerde ise benzer durumlardan geçen kadın karakterlerin başarılarının asla bozulmayan saçlarına ve çekici kıyafetlerine dayanıyormuş gibi gösterilmesi sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu nedenle Kill Bill’deki Bride karakteri aksiyon filmlerindeki kadın temsili açısından çok önemlidir, en başarılı örneklerden de biridir. Ayrıca filmde Thurman’ın karizmatik, güçlü ve gözü kara karakterinin intikam davası inandırıcı kılınırken filmin genelinde ise Tarantino’nun inandırıcılık derdi olmadığı uçuk fikirlerinin rahatça kullanıyor oluşundan açıkça belli olmaktadır.
Kill Bill; aksiyonu, bol kanlı ve yoğun şiddet içeren sahneleriyle daha çok türü sevenlere ve yönetmenin hayranlarına hitap ediyor. Müzikleriyle doyumsuz bir nostalji hissiyatı bırakırken, dramatik yapısı ve Tarantino’nun gerek senaristlik gerekse de yönetmenlik becerisiyle sinema duygusunu deyim yerindeyse enjekte ediyor. Bıkmak şöyle dursun yeniden ve yeniden keşfedilecek bir hazine…