Hollywood’da görmeye alışık olmadığımız şeylerden birinin,’ dostluğun’ gerçek örneği onlar; Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet. İlk kez 1997 yılında Titanic için kamera karşısına geçen ikili performanslarıyla sinema dünyasında, yeni bir boyut açmıştı. Sinema dünyasının romantik çifti 2008 yılına gelindiğinde ise Revolutionary Road (Hayallerin Peşinde) filmi ile aralarında büyük çatışmaların yaşandığı evli bir çifte hayat vererek tekrar sinema dünyasında birlikte yer almıştı. Ne kadar magazin tarafında aralarında aşka dair duygular olduğu iddia edilse de çift hiçbir zaman böyle bir şey olduğunu açıklamamıştır. Röportajlara bakıldığında ise aralarındaki dostluğun uzun sürmesinin sebebini birbirleriyle hiç flört etmemelerine bağlıyorlar.
Revolutionary Road (2008) filminde Kate ve Leo evli bir çiftti. Filmin yönetmeni Sam Mendes ise o sırada Kate Winslet’in kocasıydı. Winslet, filmdeki rolü nedeniyle Altın Küre kazanmıştır.
Kate’in ödülü alırken söylediği sözler Leo ile aralarındaki dostluğun bir kanıtıydı adeta. “Leo, burada durabildiğim ve seni ne kadar sevdiğimi ve seni 13 yıldır ne kadar sevdiğimi söyleyebildiğim için çok mutluyum… Seni tüm kalbimle seviyorum, gerçekten yapıyorum,” dedi, gözyaşları içinde. İlginç bir şekilde Kate’in ödülü kazandığı açıklandığında, sarıldığı ilk kişi Leo’ydu.
Bu arada, Kate daha önce 2012’de üçüncü evliliğinde koridorda yürümesi için Leo’yu seçmişti. Leo, Kate’in yaşadığı zorlu evlilikte her zaman ona ve çocuklarına yardım etmiştir. Leo, Oscar’ını 2016’da aldığında Kate onu desteklemek için şu sözleri sarf etti; “2016’nın Leo’nun yılı olacağını çok güçlü hissediyorum. O benim dünyadaki en yakın arkadaşım ve onu desteklemek için orada olmadığımı hayal bile edemezdim” dedi .
Biz de sizler için sinemanın romantik çiftinin sevilen iki filmini inceledik.
İnsanoğlunun kibirinin bir örneği olan Titanic faciası yıllar sonra büyük prodüksiyonların yönetmeni James Cameron tarafından sinemaya uyarlandı. Hikaye, Teknolojinin son sürat ilerlediği bir dönemde tanrının bile batıramayacağına inanıldığı Titanic adlı dev transatlantikte geçmekte.
Gemide Avrupa`da birkaç yıl geçirdikten sonra Amerika’ya dönmekte olan Jack adlı genç bir ressam ile nişanlısı ve annesiyle Philadelphia`ya giden Rose adlı genç bir kız şans eseri tanışırlar. Aralarındaki sınıf farkına rağmen birbirlerine aşık olan ikili kimse tarafından hoş karşılanmayacak bir ilişkinin başlangıcındadırlar. Ne yazık ki bütün yazılmamış kurallara rağmen ilerleyen bu aşkın ömrü uzun sürmeyecektir.
Yola çıkılmasından dört buçuk gün sonra, 10 Nisan 1912’de, Titanic iki saat kırk dakika süren ve sulara gömülmesiyle son bulan, hazin olayların başlamasına neden olacak buz dağına çarpacaktır. İnsanoğlunun kibirinin hazin sonucu olan hikaye James Cameron’un usta yönetmenliği ile birlikte adeta izleyiciyi farklı bir zamana taşımıştır.
Frank ile April, kendilerini her zaman diğerlerinden daha farklı ve özel görmüş Amerikalı bir çifttir. Sıradanlıklardan uzak yaşamak isteyen çift ne kadar çabalasa da klasik bir Amerikan ailesi olmaya mecburdur. Alışagelmiş Amerikan aile dramasını anlatan film, izlerken bizi duygu yoğunluğuna hapsedecektir. Revolutionary Road’daki yeni evlerine taşındıklarında hayalleri olan ailenin hayatı henüz monotonlaşmamıştır fakat yaşananlar zaman içinde Frank’i sıkıcı bir iş adamı, April’i ise klasik bir ev hanımı olmaya mecbur bırakacaktır.
Hayatının bu şekilde ilerlemesini istemeyen April, ikisinin de maziden beri hayali olan Paris’e taşınma fikrini tekrar gündeme getirir. Bu fikir çiftin arasındaki buzları eritecek ve onlar için tekrardan umut ışığı olacaktır. Başta her şey yolunda gitse de Frank’in çalışma şartlarının değişmesi ile planlar da farklı boyuta taşınır.
Birbirlerine aşık olmasına rağmen zaman içinde birbirinden kopan çiftin hayat hikayesini anlatan film, ekranların sevilen isimleri Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet’in aradan geçen 11 yıl ile Titanic’den sonra tekrar bir araya getirmesi filmi daha zevkli hale getirmiş ve Titanic ile birlikte görmeye hayran olduğumuz sinemanın romantik çiftini yeniden bizler ile buluşturmuştur.
Film, bize asıl mutluluğun insanın içinde olduğunu anlatırken mekan değiştirmenin bizi tek mutlu edecek şey olmadığını göstermektedir. Hayallerini kaybetmiş Amerikalı çiftin yaşam öyküsü, April karakterine hayat veren Kate Winslet’a Altın Küre ödülünü kazandırmıştır